Toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyet kavramı birbirinden farklılık göstermektedir.
Biyolojik cinsiyet, cinsiyet kromozomları tarafından tanımlanan canlıların fonksiyonel
davranışlarını ve yapısal özelliklerini içeren bir kavramdır (Tongrimson ve Minson, 2005).
Bu
özellikler arasında biyolojik, genetik ve fizyolojik olarak bireyin erkek ya da kadın olup
olmadığını belirleyen faktörler vardır. Toplumsal cinsiyet ise içinde bulunduğumuz toplum ve
kültürün cinsiyetleri nasıl tanımladığı ayrıca cinsiyetlere yüklenen ve bu doğrultuda onlardan
beklenen rol ve sorumluluklardır (Özmete ve Zubaroğlu Yanardağ, 2016). Toplumsal cinsiyet
kavramının bireyler tarafından içselleştirilmesi süreci genellikle çocukluktan hatta
bebeklikten itibaren başlar ve bu süreç dolaylı olarak gerçekleşir (Pekşen, 2017). Başka bir
değişle toplumsal cinsiyet rolleri doğuştan gelmez bu nedenle yaşam boyunca çeşitli
şekillerde öğrenilen bir kavramdır.
Çocuklar bu dönemde kişilere toplum tarafından atfedilen
rolleri gözlem yolu ile aile içi ilişkilerden, kitle iletişim araçlarından veya sosyal çevre gibi
çeşitli kaynaklardan öğrenir ve içselleştirir (Gündüz Kalan, 2010). Bu süreç bireylerde
yaşamın ilk yıllarından itibaren oluşmaya başladığı için sürecin değişimi de oldukça zordur.
Günümüz dünyasında hala pek çok kültürde, erkeklerden genellikle rasyonel, rekabetçi
özellikler taşıması ve ev geçimini sağlaması beklenirken, kadınlardan ise ev işi ve çocuk
bakımını üstlenmeleri, daha duygusal, kibar ve şefkatli olmaları beklenmektedir. Tüm
bunların sonucunda erkekler günlük hayatta ön plana çıkarken kadınlara atfedilen bu pasif rol
ve beklentiler sonucunda oluşan ayrımcılık, kadınların sadece günlük yaşamlarını, sosyal
ilişkilerini, kariyer tercihlerini etkilemekle kalmaz özellikle de eğitim ve iş yaşamlarını
olumsuz etkiler. Başka bir değişle herhangi bir etnik veya azınlık grubuna ait olmaksızın
ayrımcılığa maruz kalan kadınlar yaşamları boyunca birçok alanda ayrımcılık ile karşı karşıya
kalmaktadırlar.
Toplumsal cinsiyet rolleri sosyal olarak yapılandırılmış olup zamana ve kültüre göre
değişiklik gösterebilmektedir. Toplumlar için genellikle alışılagelmiş ve tutarlı olan her
zaman tercih edilirken değişim fikri ise zorlayıcı olduğundan toplumlar tarafından direnç ile
karşılanabilir. Fakat bu noktada daha eşitlikçi kültür, toplum ve dünyada yaşayabilmek için
toplum tarafından kadın ve erkeğe atfedilen bu rol ve sorumlulukların bireyleri sınırlayan
kalıplar olduğunun farkına varmak ve değişim için harekete geçmek toplum refahı için önem
taşır.
Yazan: Zeynep Küçükkaya
Kaynakça
Gündüz Kalan, Ö. (2010). Reklamda çocuğun toplumsal cinsiyet teorisi bağlamında
konumlandırılışı: ‘Kinder’ reklam filmleri üzerine bir inceleme. İletişim Fakültesi
Dergisi, 1(38), 75-89. https://dergipark.org.tr/tr/pub/iuifd/issue/22852/244011
Özmete, E. ve Zubaroğlu Yanardağ, M. (2016). Erkeklerin bakış açısıyla toplumsal cinsiyet
rolleri: Kadın ve erkek olmanın değeri. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 20(1), 91-
- https://doi.org/10.20296/tsad.12106
Pekşen, S. (2017). Children’s literature as a tool for gender appropriation. Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 52(2), 151-166.
https://doaj.org/article/8e8fcd1a957446d2abe73e50b2bf00dc
Torgrimson, B. N. ve Minson, C. T. (2005). Sex and gender: What is the difference?. Journal
of Applied Physiology, 99(3), 785-787. https://doi.org/10.1152/japplphysiol.00376.2005