Categories: Genel Leave a comment

“Kalıtsal Aile Travmaları” vb. gruplara katılmadan önce bilmeniz gerekenler.

Son dönemde popüler olan dizi filmler sebebiyle, kuşaklararası aktarımlar ve kalıtsal aile travmaları konularında merakımız arttı ve işte tam da bu sebeple bu konuya ilgi duyanlarlar daha sık istismar edilmeye başladı. Aile dizimi isimli gruplarda çalışmalar yapan yetkin olmayan birçok uzman karşımıza çıkmaya başladı. Konstellasyon veya dizilim gibi çalışmalarla birçok kişiyi sağaltım sağlamak bir yana dursun travmatize ettiklerine son 2 senedir birebir şahitlik ediyorum.

Özellikle popülerleşen dizi filmlerden biri olan Zeytin Ağacı dizisinin ardından merak duyup bu gruplara katılım sağlamış ancak sağaltım sağlayamamış aksine, tetiklenmiş, bedensel ve ruhsal semptomları artmış, terapi süreçleri olumsuz etkilenmiş pek çok kişinin başvurularına cevap vermeye çalışmaktayım.

Bireysel görüşmelerimden bir kısmında ise bu konuda gruplara katılma arzusunu dile getiren danışanlarımla karşılaştığım ve çok sayıda soru aldığım için bu konuya toplu bir cevap niyetiyle bu metni sizlerle paylaşmak istedim.

Aile geçmişinde yaşanmış travmatik tüm olaylar, aile dinamiğinde bir yer edinebilir. Aile ağacının yaralı bir dalını oluşturabilir, bir rüzgarda aile ağacının sallanan dalları ile tüm ağaç bu yaralı parçanın titreşimini hissedebilir. Bu da yaşanmış trajik olayın titreşiminin yaşamımızda ve bedenlerimizde yer bulmasına sebep olabilir. Bu aktarımlar bazen somatik semptomlar bazen ise tekrar eden yaşam örüntüleri olarak kendini gösterebilir.

Buradaki tekrarlar ve aktarımlar, aile dizimcilerinin büyülü sözlerle keşfettiğini iddia ettiği, tanılar koyduğu, geçmişe dair atıflarda bulunduğu, Nostradamus hikayeleri gibi mistik olarak meydana gelmezler.

İçine doğduğunuz ailede söz dışı eylemlerle, özdeşimlerle, imalarla, davranışlarla, duygularla, bedensel kaçaklarla yerleşmiş, jenerasyonlar boyunca da devam eden birçok öğreti bulunur.

Annenizin, ölen abisinden söz ederken gözlerini kaçırması, büyük büyükannenizin göç esnasında kaybettiği çocuklarından söz edememesiyle bağlantılı olabilir ve bir titreşim yaratabilir. Ya da babanızın kusurlu kız kardeşinin adı geçtiğinde utanç hissetmesi ve beden postürünün değişmesi önemli bir titreşimdir ve çok küçük yaştaki çocuğun bile hemen radarına girer. Aile mitleri, kazalar, ölümler, doğumlar, göçler, sürgünler ve bir çok ana başlık aile ağacının kılcal damarlarından acı sular taşır ve yapraklara ulaştırır.

Kuşaklararası çalışmalar çok boyutlu değerlendirilir ve biyolojik yaklaşımda(epigenetik),  bireysel psikolojik yaklaşımda, aile sistemleri modelinde, sosyokültürel modelde, bağlanma teorisinde yer bulur ve tüm bu farklı yaklaşımlar üzerinden bilimsel olarak kuşaklararası aktarımlar incelemiş olup, travmaların kuşaklararasında aktarıldığına dair pek çok bilimsel makale literatürde yer almıştır.

Ben daha basit bir dille bu modelin analitik psikodrama ile nasıl ilerlediğini sizlerle paylaşıyor olacağım.

Moreno,  kişiler arası ilişki biçimlerini tanımlarken tele, transferans ve empatiden söz eder. Babamızın hissettiği utancı empati yoluyla almak zaten çok olasıdır.

Babamızın kusurlu kızkardeşine ilişkin bir utancı olduğunu varsayalım, bunu kız çocuklarına aktarabilir. Peki bu nasıl gerçekleşir? Anlamsız olaylarda çocuklarını kusurlu bulur ya da başkalarının kusurlu bulacağını düşünerek çocukları üzerinde aşırı baskı kurar. Kısıtlayıcı davranır. Onların kendince kusurları olmasını ya da toplum tarafından kusurlu sayılacağını varsaydığı her şeye engel olmaya çalışır. Ve çocukları ile nedeni bilinmeyen bir çatışmaya sebebiyet verebilir. Babamızın bu bilinçli olmayan davranışlarının sebebi olan, geçmişine ait duygu yüklerinin şimdi buradaki ilişkilerine, yaşamına ve kişilere taşınması şeklinde vuku bulan, bilinçdışı kanala takılan bu iletişim diline de “aktarım” diyoruz.

Burada sözkonu olan babamızın utanç duyduğu kızkardeşinin bizim üzerimizdeki yansıması ise bu “kuşak içi” bir aktarım nesnesi olarak belirirken, konudaki utanç kaynağı hiç tanışmadığı ve utanç verici bir olaya karışmış “büyük büyük annesi” ise kuşakaşkın-transgenerational yani kuşaklararası bir aktarımdan kaynak aldığını söyleyebiliriz.

Bu kaynak yine mistik, ruhani bir öğeye dayanmamaktadır. Baba burada da  kendi annesi ve babası üzerinden maruz kaldığı bazı yaşantılar ve söz dışı eylemleri içselleştirmiş, bunları kendi baş etme yöntemleri neticesinde oluşturduğu yeni savunmalara dönüştürmüş şekilde sonraki kuşağı olan kızlarına aktarmış olur. Bu aktarım “mahsen, mezar kavramı” veya “aile içi sırlar” gibi  kuşaklararasında araştırmamıza konu olan temel konu başlıklarından biri ile ilişkili şekilde gerçekleşmiş olabilir.

Psikoterapide iyileştirici olanın kendisi, hem kuşak içi, hem kuşaklar arası olan bu bağları açığa çıkartırken  psikodrama, imgelem ve role playlerde  “tele” ilişkisini geliştirebilmek ile mümkün olur.  

Tele iki yönlü bir iletişim biçimidir. Tele, kuşaklararası psikoterapide protagonist (çalışması yapılan yani baş oyuncu) ile antogonist (çalışılan diğer kuşaktaki özne kişi) arasında karşılıklı bir uzlaşma ile sağlanacak, bu iki kişinin şimdi ve burada sahnede birbirleri ile karşılıklı bir iletişim kanalı geliştirmesi sağlanacaktır.

Ancak bu şekilde Baba ile kızı arasındaki çatışmada çözüm için bir adım atılabilir. Baba- kızını, kız da babasını birbirinin gözlerinden görebileceği bir sahnede,  çift yönlü anlayışın oluşabilmesi ve bu iki kişi arasında tele bağlantısının kurulabilmesi için esas olan bazı teknik yollar vardır. Tanıtıcı eşlemeler, her sahnede yapılacak rol değiştirmeler ile baş oyuncu kuşak içinde ve kuşaklar arasında herkesin rollerini deneyimleyerek kendi duygulanımlarını, beden duyumlarını ve düşüncelerini yakalar. Zihin akışı, bedensel kaçaklar, m,m,kler, takip edilir bazen katarsis ile süreç ilerleyebilir.  Baş oyuncu asla sahneyi izleyen değildir. Her role girer ve deneyimler-ki gerekirse büyük büyük anneye kadar gidebilir- sadece protagonist (baş oyuncunun) rolleri deneyimlemesi ile “artık gerçeklik” açığa çıkartılabilir.

Son noktada ise babanın çocuğuna yaptığı transferansın çözülmesi için farkındalık alanına girecek bilgi, rol değiştirmelerin gücü ile gerçekleşmektedir. Aktarımın kendisi psikanalitik olarak yansıtmalı özdeşim, dışsallaştırma, yer değiştirme, depolama (V.Volkan, 1987) mekanizmaları üzerinden gerçekleşebilmektedir.  Öznelikler arası bir gerçeklik ile aktarılan bu kuşaklararası mekanizmada birey soyzincirindeki eksiklikleri dönüştürmemiş oldukları üzerine çalışmalıdır. Bilinçdışı olan ile bu iç içe geçmişlik mekanizmasını soy zinciri üzerinden atacak ve nesiller arası travma zinciri kırılacaktır (T.İkiz, 2023)

Psikodramada rol değiştirme esnasında birey bilinçdışında ana kodları mevcut olan diğerinin yani diğer bir deyişle “ebeveyn imagosunun” rolüne geçer. Onun dilinden, yerinden ve gözlerinden kendi gerçekliğini tekrar deneyimler. Babası ile rol değiştirdiği sandalyeden, baba imagosundan kendi gerçekliğine bakarken baba ile de empati kurar ve onun öznel gerçekliğini, kendi bilinçdışı kanallarından önce bilinçöncesine  ardından bilince getirerek sahnede canlandırır. Böylece bilinçdışında önemli ötekiye dair olan tüm materyal bilinçli bir kanal olan söz ile bugünkü gerçek kendisine kelimeler ve eylemler ile aktarılır. Söylenmemiş sözler sahnede yer bulur, bitirilmemiş işler bitirilebilir. Schützenberger’in deyimiyle geştalt artık kapanır ki geştaltın felsefesinde can bulan, psikodrama ile sahnelenerek tamamlanır.

Artık gerçeklikteki artı bilgiler, artık söze dökülmüştür, somutlaşmıştır, ve rol değiştirme sonrası baş oyuncu kendi ideal ebeveyn imagosundan gelen “tüm bu cümleleri” babasının ağzından duyacaktır.

Somutlaşan herşey gibi, kapanan geştalt da elle tutulur, duygularda, düşüncelerde yer bularak anlaşılır hale gelir. İdeal baba imagosu ile temas artık gerçekleşmiştir. Görünmez hayaletler, tutulmamış yaslar, bitmemiş meseleler, yıldönümü sendromları artık tüm gerçekliği ile sahnede konuşulacaktır.

Bu süreçte iyileşme ve farkındalık olabilmesi için çalışmadaki protagonistin öncelikle kuşaklararası bağlamını çözümleyebileceği ve aktarımın kaynağını keşfedebileceği bir yolculuğa çıkması gereklidir. Psikoeğitim, psikanalitik araştırma, genososyogram çalışması ardından bu psikodramatik sahnelerin kurularak bir kuşaklararası psikodrama sahnesinde eyleme dökülmesi gerekmektedir. (Schützenberger, 1988). yani 4 adımdan oluşan bir süreçten bahsediyoruz.

Genososyogram, travmanın etkilerinin ayrıntılı incelenmesine ve geçmiş kuşaklardan aktarılan yüklerin fark edilmesine olanak sağlayan literatürde üzerine pekçok makale yer alan, sıklıkla kullanılan bir yöntemdir (Çetin, Varma, Özdel, 2021). Genososyogram ile atalarımızdan aktarılan güç, umut, ve yaşama bağlılık gibi olumlu öğelerin görülmesi ve hatırlanması sağlanabilmektedir. Bireysel psikoterapide, aile psikoterapisinde, çift terapisinde ve grup terapisinde de kullanılmaktadır.

Bahsettiğimiz tüm bu bilimsel süreç, Aile diziminden oldukça farklı ilerledeğini unutmayalım.

Aile diziminde telafiler kişinin atalarını affetmesi, telafi için atalarından özür dilemesi, ağaçlar dikmesi ve onları onurlandırması gibi mistik bir şekilde bağlantırılmaktadır.

Genellikle kuşaklararası bağlantının gerçek kaynağı için bireye bir psikoeğitim verilmemekte, öznel gerçekliğini keşfedebilmek için psikoterapötik veya psikanalitik bir izlem yapılmamaktadır.

Yapılan role playler psikodramadan köken alsa da kesinlikle psikoterapi bağlamında değerlendirilemez çünkü rol playlerde uygun teknik ilerleme gerçekleştirilmemektedir.

Süreçte kişinin-başoyuncunun ve diğer grup üyelerinin sürece hazırlanabilmesi göz ardı edilmekte,  yüzeyselleştirilen bir sahada kişiler en temel dinamiklerini ve travmalarını kontrolsüzce grupla paylaşmaya teşvik edilmektedir. 20 kişilik yeni tanışılmış bir gruplarda herkesin bir anda travmasından söz etmesi güvenli bir ortam oluşturmaz, aksine kendi başıma travmatiktir.

Liderin, grup kolaylaştırıcısının, hiç tanımadığı kişilerin hayatları hakkında 5 dakikalık bir sohbet sonrası çıkarımlarda bulunması olası değildir. Tehlikeli ve narsisistik bir eylemdir.

Bu sebeple kuşaklararası çalışmalarda grubu yöneten liderin kendi sürecinden/psikoterapisinden ve süpervizyonlarından geçmiş, bir uzman psikanalist, psikanalitik çalışan bir klinik psikolog, grup terapisti veya psikodrama grup terapisi uzmanı olması önem kazanmaktadır.

Kuşaklararası çalışmalar çok boyutlu bir yaklaşım gerektirmektedir. bunu tekrar hatirlatmak isterim. Schützenberger bu alanda eğitimini Moreno’dan almış bir psikodramatist ve aunı zamanda bir psikanalist olarak ilk çok boyutlu çalışmaları başlatan kişidir.  Psikosoybilim olarak isimlendirdiği çalışmalarıyla Avrupa ve Amerika’da pekçok üniversitede öğrenciler yetiştirmiştir.

Psikanalitik birikimi olan, grup terapileri alanında deneyimli uzmanlarla ilerlenmesi gereken bir süreç olan kuşaklararası çalışmalar, aile ağaçları ve kalıtsal aile travmaları gruplarında oldukça seçici olmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.

Değerli meslektaşlarımdan, saygın uzman klinik psikologlar,çift & aile terapistleri de zaman zaman bu yöntemleri kullanabilmektedir. Bu konuda uzmanlıklarına güvendiğim meslektaşlarımı tenzih ediyorum.

5 günlük eğitimlerle kendini uzman ilan eden, temel psikoloji bilgisi dahi olmayan, aile dizimi grupları açarak “Kalıtsal aile travmalarını” çalışmaya yeltenen alan dışı kişilerden lütfen uzak durun.

İyileşme ararken kendinize zarar vermeyeceğiniz, sağlıklı günler dilerim.

Sevgilerimle

Ezgi Başaran

Klinik Psikolog-Psikodramatist

Bir cevap yazın