“Sen uyu, ırmaklar dinlensin benim göğsümde
Sen uyu, ben düş göreyim senin yerine
Yeter ki bir ok saplanınca kalbime
Yalnız olmadığımı söylesin biri…”[1]
“Terapi iki yaralı yüreğin bir araya gelmesidir.” demişti katıldığım bir eğitimdeki hocamız. Aslında insanları eşitleyen, empatik bir çerçeveden bu bakışı, kendi kişisel yolculuğumda ve bir terapist olarak her seansımda içimden geçiririm. Her yeni gelen öykü, her danışan kendi içinde farklı ve özel bir hikâye barındırır. Biz onların öfkelerine, sevinçlerine, hüzünlerine tanıklık ederiz. Güzel bir şahitliktir bu aslında. Ahmet Kaya’nın güzel şarkısında söylediği “Yaşadık birkaç yüzyıl acılarımıza tutunarak” dediği yerdir çünkü orası. Acıya dokunulduğu an birden fazla yüzle karşılaşabiliriz. Bazen “kapana kısılmış yaralı bir kurt gibi” öfkeli bir yüz eşlik eder size yardım elinizi uzatsanız da yardım etmenize müsaade etmeyecek kadar saldırgandır; bazen yaralı çocuktur sevdikleri tarafından terk edilmiştir zira, Lübnan’ın kadife sesli şarkıcısı Feiruz’un Ben Seni Yazın Sevdim (Habbeytek Bisayf) şarkısının girişi girişinde söylediği gibi yalnız ve terk edilmiş bir çocuktur:
“Soğuk günlerde, kış günlerinde
Sokak ıssızlaşıp da kaldırım göle dönüştüğü vakit
Bir kız eski evinden geliyor
Bir adam ona bekle diyor
Ve kız yol üstünde adamı bekliyor
Sonra adam gidiyor ve unutuyor kızı
Sonra kız kışla beraber eriyip bitiyor”
Şema terapiyi farklı kılan yanlarından biri de bu acıyı içsel olarak duyumsayan yanlarımıza gönderme yaptığı mod kavramıdır. Alp Karahasanoğlu çocuk modlarını anlatırken, Transaksiyonel Analizin ego state ile farklı bir bakış getirdiği terapiye, Şema terapi ölçeklerle tespit edilmiş mod kavramını yerleştirerek içimizdeki seslere kulak verdiğini, derli toplu ölçeklerle şema terapi bunu yaptığını belirterek bu noktayı özellikle vurgular. Neden çocuk modu diyoruz sorusuna ise içimizde yetişkin gibi davranmayan bir çocuk konfigrasyonu görüyoruz diyerek aslında bu modların işlevini de belirtir. Terapilerin en temel amacı bu çocuklarla karşı karşıya kalındığında takınacağımız tavrı onun neye ihtiyacı olduğunu anlamaktan geçiyor. Seans içerisinde sevgi ve şefkate duyduğu ihtiyacı verebilmek, ihtiyacı olduğu anda size telefonla ulaşabileceğini biliyor olması, siz olmadığınızda verdiğiniz küçük ama anlamlı bir hediye ile geçiş nesnesi işlevi görebilmeniz; öfkelenip kızdığında yerine göre sınırlar koyabilmeniz, öfkesinin çıkmasına izin verip incinen çocukla bağ kurmasına yardımcı olmanız, içten bir şekilde hastanın öfkesinin sizi nasıl hissettirdiğini anlatıp onun da sizi duyabilmesine yardım etmek ve sağlıklı yetişkine ulaşmasına katkı sağlamamız gerekiyor.
Hasan Ali Toptaş’ın ölüm, yas ve babalar üzerine kurulu romanını okuduğum zaman kendi hayatımızda yankı bulmayan baba sesinin ne kadar önemli olduğunu anlamıştım. Danışanların anne veya babaları ile kuramadıkları bağın gelecek hayatlarında nasıl kırılmalara yol açabileceğini görmek bu bağın ne kadar önemli olduğunu da gösterir bize. Kitap içerisinde yer alan bir cümle aslında içimizdeki o öfkeli çocuğa da bir gönderme olarak durur zihnimde. Bu cümle içteki öfkeli, kırılgan, dürtüsel çocuğun sesini duyurma uğraşını yansıtır:
“Bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor”
Cozolino, Terapist Olmak kitabında terapist olmanın zorluğunu fırtınada sakin bir liman olmak olarak niteler ve şöyle devam eder:
“Liman, kaos ve karışıklığın olduğu yerde sakinliğin merkezidir. Siz de içinizde taşıdığınız sakinlik ve dinginlikle, danışanın yaşadığı fırtınada liman görevi görürsünüz. Sadece odaklanmak bile yeterince zorken, bir de başkasına ait bir fırtına içinde kafanızı toplayabilmek gerçek bir mücadeledir. Budistlerin söylediği gibi, bir dağın zirvesinde aydınlanma yaşamak kolay, bir dünya insan içinde zordur.”[2]
Nihayetinde, farklı modlar içinde terapiye gelen danışanlara liman işlevi görebilmek ve onları muhatapsız bırakmamak için kendi içimizdeki çocuklarla yüzleşmek gerekiyor. Belki o zaman yalnız olmadıklarını daha iyi anlayabileceklerini umuyorum.
Psk. Dan. Hasan Avcı
[1] Sayar, K.2003. Ricat. İz Yayıncılık: İstanbul(sf:97)
[2] Cozolino, L. 2017. Terapist Olmak. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: Kocaeli(sf:133)